
Bugünlerde gökyüzünü çok daha fazla izliyorum. Özellikle geceleri.. Uzun yolculukları için, yıldızların altında sahne almış balerinler gibi hizzaya girip öncülerini takip ederken izliyorum göçmenleri.. Penceremde ekmek kırıntısı ile beslediğim serçeleri, istanbul boğazının simgesi martıları, postacı güvercinleri, gökyüzünün efendisi kartalları, zekası ile ün salmış kargaları… Bazen zaman tünelinde milyonlarca yıl geriye gidiyorum, ataları olan dinozorların izlerini eşsiz tüylerinde ve kanatlarında nasıl da gururla taşıdıklarını izliyorum. Kimi zaman ise balkonda gözüm çok derinlere dalmışken dalların üzerindeki estetik duruşlarını izliyorum. Simgeledikleri barış, güç, talih, bilgelik, özgürlük ve daha bir dolu şeyi insanlık tarihi boyunca yazılmış hikayelerinde izliyorum. Gece yatağımda gözlerimi kapattığımda küllerinden var olan kocaman kanatlı zümrütü anka kuşunu izliyorum. Atölyeye gidemediğim günlerde hayalimdeki tuvalimde resmediyorum onları..Ve bugün uzun bir aradan sonra gönlümü yine onlarla renklendirmek için heyecanla dolup taşıyorum. Tuvalim henüz boş, ama ben şimdiden, siyah beyaz, uzun parlak mavi kuyruklu saksağanların gökyüzüne doğru nasıl kanat açtıklarını hayranlıkla izleyebiliyorum.