
…Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor, sevi…..
Yapmayanımız var mıdır papatya falını? Bir gül kadar ateşli, orkide kadar gösterişli değildir ama güzel kokuludur, narindir yaprakları papatyanın. Uçsuz bucaksız ovalarda, dağ eteklerinde yayılırken, bir avuç toprak ile can bulandır. Sarı, beyaz yapraklarının arasında, kelebekle olan hüzünlü hikayesi gibi, çok hikayeler barındırır. Bulunduğu her yere yakışır papatya. En güzel taç olur sevgilinin başında. Bazen sevilip sevilmediğimizi sorgularken öyle çaresiz kalırız ki, gözümüz görmez hiçbir şey, koparır, koparır atarız o güzel yapraklarını. Oysa o hiç vazgeçmez bize şifa dağıtmaktan; yapraklarını kaynatır içer, özündeki o eşsiz kıymetlisini alır yaralarımıza süreriz. Papatya, şefkatli, kocaman bir ailedir, çok türü vardır. Benim en favorim ise homeopatide vazgeçilmezliğini kanıtlamış olan sarı papatyadır. Arnica Montana, Alp dağlarının eteklerinde kimseye ihtiyaç duymadan özgürce salınışıyla alır benden beni, kıskanırım kendisini.. Ve şimdi bir dilek bırakıyorum an’a, bu bahar Alp’lerde yürüyüşe çıkmak üzere..